Öss Hakkında Aradığınız Herşey
  MOTİVASYON
 
Olumsuz düşüncelerle nasıl başedebiliriz?

 

Yenildiğinizi düşünüyorsanız, yenilmişsinizdir.
Cesur olmadığınızı düşünüyorsanız, korkaksınızdır.
Kazanmak istiyor fakat kazanamayacağınızı düşünüyorsanız, kesinlikle kazanamazsınız demektir.
Kaybedeceğinizi düşünüyorsanız, çoktan kaybetmişsinizdir.
Dışarıdaki dünyaya çıktığınızda anlayacaksınız ki başarı, ancak onu istediğiniz takdirde gelecektir.
Her şey insanın kafasında biter.
Alt edildiğinizi düşünüyorsanız, alt edilmişsinizdir.
Yükselmek için yüksek düşünmelisiniz.
Bir ödülü kazanmadan önce kendinizden emin olmalısınız.
Yaşam savaşını kazanan her zaman, en güçlü ya da en hızlı olan değildir.
Er ya da geç kazanan kişi, kazanacağını önceden düşünebilen kişidir.

                                                                             
Arnold Palmer
 
Sınavlara hazırlık sürecinin son döneminde, en çok karşılaşılan sorunlar:
Uyuyamama, olumsuz düşünceler ve rahatlayamama yani strestir. Uyku konusunu bir önceki yazımda ele almıştım. Bu yazımda olumsuz düşünceleri nasıl etkisiz hale getirebiliriz ve olumlu düşünceleri nasıl güçlendirebiliriz konusunda faydalanacağınızı ümit ettiğim etkili teknikler aktaracağım. Bir sonraki yazımda ise stres yönetimi ve etkili rahatlama tekniklerini ele alacağım.
Bu dönem içerisinde bizi en çok etkisi altına alan olumsuz düşünceler, hem etkili bir şekilde ders çalışmamızı engeller hem de olumsuz duygularla boğuşmamıza neden olur, kendi kendimizin enerji vampiri olur, enerjimizi tüketirsiniz.. Bu nedenle çok agresif oluruz, deyim yerindeyse “pat diyene güm” der hale gelir, küçücük olumsuz şeyleri büyültür, hatta olumlu olan şeyleri bile neredeyse olumsuz algılar duruma geliriz.
Sevgili dostlarım, olumsuz düşünceleri silmenin en iyi yolu, aktif bir zihinsel çaba göstererek olumlularını oluşturmaktır.
Olumlu olmanın anahtarı
Olumlu düşünmek, olumlu bir tutma sahip olmak ve olumlu bir yaşam sürmenin birinci şartıdır. Çünkü düşüncelerimiz, duygularımızın, davranışlarımızın, inançlarımızın, enerjimizin, yani hayatımızın yönünü belirler.
Bu dönemi olumlu, mutlu, umutlu, neşeli bir ruh haliyle mi geçireceğiz yoksa karamsar, stresli bir ruh haliyle mi? Bunu yönlendiren en temel ekten düşüncelerimizdir. Yani nasıl düşündüğümüzdür.
Aynen Mevlana"nın dediği gibi
Kardeşim sen düşüncelerinden ibaretsin
Gerisi et ve kemik
Gül düşünürsen gülistan olursun
Diken düşünürsen dikenlik olursun
 
Olumlu olmanın iki temel şartı vardır.
1- Olumlu telkinde bulunmak.
2- Olumlu düşünmek.
 
Olumlu telkinde bulunmak
Bir arakalaşınız size, “Lütfen beyaz bir ayı düşünmeyin” derse, sizi gerçekten bir oyuna getiriyor demektir. Normal standartlarda bir insan, bunu yapamaz. Çünkü beyin, negatif talimatları algılayamaz ve "ne kastettiğinize" değil, "ne söylediğinize" göre hareket eder. Yani üzülen bir arkadaşınıza “Üzülme” dediğinizde onu daha fazla üzmüş oluyor, kendiniz endişelendiğinizde, “Endişelenme, endişelenecek bir şey yok” dediğinizde daha fazla endişeleniyor, ağlayan kardeşinize “Ağlama tatlım” dediğinizde onu daha fazla ağlatıyorsunuz demektir. 
Başkalarına ya da kendimize ne istemediğimizi değil, ne istediğimizi söylemek çok daha etkili bir yöntemdir. Üzülme yerine rahat ol, endişelenme yerine sakin ol, korkma yerine cesur ol, kendine güven demek, hem olumlu kelimelerin insan üzerindeki etkisi hem de zihinde meydana getirdiği yönlendirme açısından son derece etkilidir.
Kelimeler insanlar üzerinde ilaçlardan daha etkilidir, özellikle de insanların kendi kendilerine yaptığı iç diyaloglar.
Hangi kelimeyi kullanırsak, beynimiz o kelimenin bizde sahip olduğu anlamla ilgili bir uyarı sinyali oluşturur.
Bu kelimeler olumlu, canlı, neşeli, enerjik, ateşleyen kelimelerse bizler de o duygu durumuna girmeye başlarız.
Özetle sizin kendi kendinize neler söylediğiniz veya başkalarından neler duyduğunuz hangi duygu durumunu yaşayacağınızı belirleyen sihirli bir değnektir.
Bu nedenle “Rahat ol, sakin ol, kendine güven, neşeli, canlı ol” gibi olumlu ifadelerle telkinde bulunmak zihninizi bu olumlu yönde tetiklemenizi sağlayacaktır.
 
Olumlu düşünmek: Olumlu ihtimale odaklanmak
Hangi işi yapıyorsak yapalım; ister bir sınava girecek olalım, ister topluluk karşısında bir konuşma yapacak olalım, ister önemli bir görüşme yapacak olalım, beynimizin gücünü olumlu yöne tetiklemek için o işin sonundaki en iyi ihtimale odaklamalıyız ve zihnimizde o işin sonucuyla ilgili en iyi senaryonun filmini oynatmalıyız. Çünkü bu filmin hem senaristi hem de yönetmeni biziz.
Öyleyse beynimizi usta bir yönetmen gibi yönetmeliyiz. Oradaki sesleri, kelimeleri, görüntüleri, resimleri bize faydalı olacak şekilde yönetmeli ve kontrolü elimize almalıyız. Biz onu istediğimiz gibi yönetmezsek, kontrolü elimize almazsak o bizi yönetir ve kontrol eder.
En kötü ihtimale odaklandığımızda da zihnimizde oynayan filmin senaristi ve yönetmeni biz değil miyiz?
Zihninizde yaptığınız işle ile ilgili hangi filmi oynatırsanız bütün kaynaklarınızı onu gerçekleştirmek için harekete geçirmiş olursunuz.
Sınavı kazanacağınıza dair zihninizde bir görüntü veya film oluşturursanız beyniniz o sınavı kazanmak için bütün potansiyelinizi harekete geçirir ve başaramayacağınızla ilgili bütün yolları da kapatmaya çalışır.
Zaten özgüvende bu değil midir?
Özgüven kişinin “yapabileceğini görmesi ve yapabilirim” demesidir.
Eğer başaramayacağınızla ilgili bir düşünce oluşturur onun görüntüsünü veya filmini zihninizde görürseniz kendinizi başarısızlık yönünde kilitlemiş olursunuz ve potansiyelinizi kullanamaz hale gelirsiniz. Bu durum, “ Ya başaramazsam, zaten başaramayacağım, bu sefer olmayacak” gibi düşünceleri beraberinde getirir. Bu düşünceler de sizi donuklaştırır ve eylemsiz hale getirir. Ne gidip gönlünüz rahat televizyon seyredebilirsiniz ne de oturup ders çalışabilirsiz.
İşte tam bu dönemde ÖSS ve OKS"ye hazırlanan arkadaşlarda, “Ya olmazsa” düşüncesi oluşur. Bu düşünceyi etkisiz hale getirmenin en iyi yolu ertelemektir ve kendinizi şimdiye, şu an yapmanız gerekenlere odaklamanızdır.
“Ya olmazsa” düşüncesini sınavdan sonrasını atın gitsin ve onu olmadığı zaman düşünün.
?imdi sınavında, elinizden gelinin eni iyisi yapabileceğinizi, yapabileceğinizin en iyisini yapabileceğinizi düşünün ve olması için ne gerekiyorsa onu yapmaya konsantre olun. Çünkü sizin üzerinize düşün tek bir görev var. O da; elinizden gelinin en iyisini yapmak.
Bunun için zihniniz hep şimdide ve burada olun ve önünüze bakın…
Ayrıca saat saat yaşayın. Bir saat öncesi ya da sonrası sizi ilgilendirmiyor. Çünkü insanlar bu dönemde saatlik değişirler. Bir saat önce kendinizi iyi hissedersiniz, bir saat sonra bir bakmışınız tam tersine depresif olmuşunuz. Asloloan içinde bulunduğunuz anı iyi değerlendirmektir.
Ayrıca önemli bir uyarı: Kesinlikle kendinize etiket vurmayın.
Yani herhangi bir olumsuz duygu yaşadığınızda, “Eyvah, paniklemeye başladım, strese girdim” gibi etiketlemelerde bulunmayın. Bu durumun sadece o anlık bir durum olduğunu ve geçici olduğunu bilin. Bu tür olumsuz durumlar, yoğunluktan, yorgunluktan, uyku düzenin bozulmasından kaynaklanır. Biraz dinlenip kendinizi toparladığınızda ve kendinize olumlu telkinlerde bulunduğunuzda kontrolü tekrar ele alırsınız.
Kalan bu zamanı elinizden gelinin en iyisini yaparak değerlendirin. En kötü ihtimalde bile bu sizin faydanıza değil mi?
Son olarak bu süreç için en iyi düşünce tarzı “Bu benim en iyi sınavım olacak ve elimden gelinin en iyisini yapacağım diye düşünmektir. Neden olmasın ki? Zihninizi neden olmayacağı ile değil, nasıl olabileceği ile meşgul edin..
Bu düşünce bütün olumsuz düşüncelerinizi siler. Bu cümleleri yazıp çalışma masanıza asabilirsiniz.
Bu nedenle, gözünüz daima hedefinizde olsun, çünkü, gözünüzü hedefinizden ayırdığınız an engelleri görmeye başlarsınız..





Dipte kalanlar ve dibi geçebilenler

 

Dünyaca ünlü pazarlama otoritesi Seth Godin 'Dip' isminde, fiziksel olarak küçük, mesaj olarak büyük bir kitap yazmış. Dip, sürekli olarak içinde yer aldığımız bir eğriye verilen isim.

Godin, günlük yaşamımıza hakim olan bir şablon yakalamış. Hemen her alanda yaşadığımız bir sorunu çok açık bir şekilde ortaya koymuş. 1 milyon kişinin katıldığı ve sadece 20 bin kişinin kazanacağı bir sınav düşünelim. Sınav için hazırlanan bir milyon kişiden gerçekten hazırlananları diyelim ki günde 20 soru çözüyor. Giderek performansları iyileşiyor. 20 sorudan 30 soruya, 30 sorudan 40 soruya çıkıyorlar. Ancak 50 soruya ulaştıklarında artık zor gelmeye başlıyor. Daha az televizyon izlemek, daha az arkadaşlarla görüşmek ve daha çok çalışmak gerekiyor. Günde 50 soru yapma çabası acıtıyor ve artık günlük çözebildikleri soru miktarını azaltamıyorlar. 50 soru ve yukarısı aşılmaz bir uçuruma dönüşüyor. İşte sınava hazırlanan 1 milyon kişiden belki 998 bin kişi, bu uçurumdan yukarı bir türlü çıkamıyor. Ders çalışmanın getirdiği acıya dayanamıyorlar. Ancak 2 bin kişi kararlı davranıyor, giderek çözdükleri soru miktarını artırıyor. 50 sorudan 100 soruya, 100 sorudan 200 soruya, 200 sorudan 300'e doğru yükseliyor. Elbette günlük çözülen her soruyla oluşan fazladan yük artıyor, bir kısmı 300 soruyu çözmeyi sabitliyor ve bu seviyede kalıyor.

Çünkü o kadar çok soru çözmek beyin kaslarını acıtıyor. Bu arada sınavda ilk 50'ye aday olanlar kararlı bir şekilde devam ediyor ve beyin kasları isyan etse bile günde 700 soruyu görüyor. Bu da onlardan birini sınav şampiyonu yapıyor.

Aynı sistem sporda da geçerli. Ortalama bir basketçi günde 6 saat antrenman yapıyorsa, yıldız bir basketçi günde 12 saat çalışma yapıyor. Zaten yıldız sporcu olmakla, sıradan sporcu olmanın arasındaki temel fark budur. Sıradan yüz binlerce sporcu, sıradan antrenmanlarını yapıyorlar ve o sıradan antrenmana bile katlanmak güç gerektiriyor. Yedinci saate dayanabilmek güç, kararlılık ve irade gerektiriyor. Sonuçta o uçurumu aşamadığınız zaman sınıfta kalıyorsunuz. İşte sadece o acıya katlanabilenler yıldız bir sporcu oluyor. Derin yarığı aşacak güçte, kararlılık ve iradede olanlar ilerliyor. O derin yarığı aşabilenlerin sayısı genel toplumun çok çok küçük, iki haneli rakamlarla ifade edilebilecek kadar küçük bir bölümü. Derin yarığı aşmayı başaranlar sert ve dik bir yokuşa geliyor; ama hızını bir defa alanlar yokuşun zirvesine gitmeyi başarıyor.

Yukarıdaki şablon her yere oturuyor. Yabancı dil öğrenmeye, tıp alanında başarıya, dağcılığa, ticari yaşama, satışçılığa... Belirli bir alanda başarı için gerekenlerin ilk başlangıç kısmını yapabilenler çok olsa da daha sonra enerjileri tükeniyor; daha ileri gidemiyorlar ve sıradan insanlar olarak kalıyor. Bu kitap çantamdayken arka arkaya yaptığım seyahatlerde dört defa arka arkaya okudum. O dipte kalanlardan olmamak için daha çok çalışmak istedim / daha gayretliyim şimdi. Dip noktanın neresi olduğunu görüyorum; zirveyi de seçebiliyorum. Bu yazıyı okuyanların dibi aşarak, zirvede kalabilmelerini diliyorum.






Kovayı taşıran sadece son damla değildir

 

Osman dört yıldır bir şirkette çalışıyordu. İşinden memnundu. Üçüncü yıldan sonra biraz heyecanını kaybetmişti. Yine elinden geldiğince verimli olmaya çalışıyordu. 'İşler nasıl?' diye sorulduğunda aklına ufak tefek şikâyet edecek konular gelse de 'iyi' diye cevap veriyordu.
Dördüncü yılın sonunda insan kaynakları yöneticisi kendisini yanına davet etti ve işten çıkarıldığını bildirdi. Osman, deyim yerindeyse şoke olmuştu.
 
Rabia ile Begüm üniversite birinci sınıftan itibaren yakın arkadaş olmuştu. Birlikte ders çalışıyor, birlikte sinemaya gidiyor, evlerinde birbirlerini ziyaret ediyorlardı. Dışarı çıkacaklarında nereye gidileceği konusunda bazen fikir ayrılıkları oluyordu; hatta bunun sonucunda çatışmalar da... Ama yine de arkadaşlıkları sürüyordu. Bir gün Begüm, Rabia'ya ders notu getirecekti; ne var ki ders notunu getirmeyi unutmuştu. Rabia, bu duruma çok sinirlendi. Sanki Begüm, Rabia'nın çok önem verdiği bir varlığına zarar vermişti. Rabia'nın tepkisi o kadar şiddetliydi ki, o günkü kavgadan sonra bir daha konuşmadılar. Begüm, olan bitene bir anlam verememişti. Ahmet Bey, televizyon tamircisine dert yanıyordu. 'Düne kadar çalışıyordu. Birden bozuldu. Ne olduğunu anlayamadım. Bir şey durup dururken bozulmaz ki.'
 
Faruk ile Sevinç birbirlerini severek evlenmişti. Mutlu olduklarını düşündükleri birkaç yıldan sonra evlilikleri önemli ölçüde bir alışkanlığa dönüşmüştü. Ancak yine de görünen bir sorun, büyük kavgalar ve çatışmalar yoktu. Yaşam standartları da ortalamanın üstündeydi. Evliliğin beşinci yılında Faruk, Sevinç'ten ayrılmak istediğini söylediğinde Sevinç ne diyeceğini şaşırmıştı.
 
Derimax isimli deri konfeksiyon şirketi, 1990'ların başında kurulmuştu. Özellikle İstanbul Beyazıt'ta alışveriş yapan Rus turistlere deri ceket ve kaban satıyorlardı. Derimax'ın işleri özellikle 1990'ların ortalarında zirveye çıkmıştı. Milyon dolarlar kazanıyorlardı. Ancak 1998'e geldiğinde şirketin işleri bıçak gibi kesildi. Depoda milyon dolarlık mallar vardı. Çeklerle alınmıştı, hiç satış yoktu ve montların borçlarının geri ödenmesi imkansızdı. Yöneticiler problemin üstesinden gelemedi ve şirket iflas etti.
 
İnsanlar özellikle yavaş yavaş gelişen değişimleri anlamakta güçlük çekiyor. Değişim bir eşiği aştığında ise iş işten geçmiş oluyor. Bir kova düşünün. Kovadaki su, doldukça yükselir. Ama bir sorun yoktur. Kova su almak için tasarlanmıştır. Ancak kova su aldıkça su yükselir. Ancak kovadaki su en üst noktaya geldiğinde taşmaya başlar. Daha önce bir problem olmayan su akışı, artık radikal bir soruna dönüşmüştür. Aslında olacaklar önceden bellidir; ancak önlem alınmamıştır.
 
Bir şirkette çalışırken birden atılıyorsanız, bir arkadaşınız ya da eşiniz sizden ayrılmaya karar verdiyse mutlaka karşı tarafı rahatsız eden bir şeyler olmuştur. Bir televizyon ya da bilgisayar birden bozulmaz, tıpkı bir paket lastiğinin gerile gerile kopması gibi bir sürecin sonunda arıza verir. Biz görmesek de televizyonun içinde bir yerde bir parça ısınmıştır ya da başka bir sorun olmuştur. Tüm diğer örneklerde de bizim fark etmediğimiz bir sürü aksaklık kovayı doldurmuştur. Kovanın taşmaması için olan bitenin farkında olmak ve zamanında müdahale etmek gerekiyor.



Başarısızlık işe daha akıllıca başlamak için yeni bir fırsattır

 

Başarı beyinde başlayıp, beyinde biten bir olay. Beynin çalışması hakkındaki bilgilerimiz şimdilik yetersiz olduğu için, herkesin kullanabileceği bir başarı haritası çizilemiyor. Başarının belirli bir reçetesi olmasa da toplumlarda başarılı sayılan insanların çoğunun kimyasında aşağıdaki unsur ve niteliklerin bulunduğunu hemen fark edersiniz.
Başarı günümüzün büyülü kelimesi... Ekonomide, sanatta kültürde ve sporda insanlar hep "başarı" peşinde. Bazıları başarı şansının kendi ayağına kadar gelmesini bekliyor. Başarı yolunun bir kitap okuduktan ya da bir önemli kişi ile tanıştıktan sonra açılacağını düşünenler de var. Başarının formülü için kitaplar yazılıyor. Ellerinde başarının reçetesi olduğunu iddia eden kişiler, insanları çıplak ayakla kor ateşte yürütüyor veya onları hipnotize ediyor. Yönetim "guru"ları etraflarına topladığı müritlerine başarının sırlarını anlatıyor. Ancak bilimin bugünkü düzeyi, başarının belirli bir formülünün veya reçetesinin yazılmasına maalesef yetmiyor. Başarı beyinde başlayıp, beyinde biten bir olay. Beynin çalışması hakkındaki bilgilerimiz şimdilik yetersiz olduğu için, herkesin kullanabileceği bir başarı haritası çizilemiyor.
Başarının belirli bir reçetesi olmasa da toplumlarda başarılı sayılan insanların çoğunun kimyasında aşağıdaki unsur ve niteliklerin bulunduğunu hemen fark edersiniz. Siz de kendinize göre bir başarı grafiği çizmek istiyorsanız, bu unsur ve niteliklerden esinlenebilirsiniz:
Adanmışlık duygusu: Kendinizi yaptığınız işe tam bir dolulukla verdiğinizde, yaptığınız iş de tüm sırlarını size açacak. Adanmışlık duygusu, zihninizi berraklaştıracak, zekânızı bileyecek. İşinize sarılıp gönlünüzü de kattığınızda yetenekleriniz daha hızlı gelişecek, yeni beceriler elde etmeniz kolaylaşacak.
Yetenek ile at başı giden bir tutku: Başarma arzusunu tüm hücrelerinizde hissedeceksiniz. İçin için yanacaksınız ama bu akkor halindeki duyguyu yeteneğinizi geliştirecek kalıplara dökmesini de bileceksiniz. Aksi takdirde hırsınız sizi de yakar. Yetenek ve becerileriniz, başarı tutkunuza yetişemediğinde ise yandınız: Hırsınız sizi de yakar bitirir. Eskilerin "kifayetsiz muhteris" dedikleri bu kişilik tipi, fosforlu elbise giymiş kişiler gibi karanlıkta bile sırıtır.  
Geleceğe yönelmek: Geçmişin ruhunuzdaki ipoteğini kaldırmadan gelecekteki başarıya ulaşmanız çok zor olur. Bu nedenle geçmişin sorunlarının size ayak bağı olmasına izin vermeyin. Geçmişe ancak hatalarınızın analizi için dönün. Başarı için, tüm gücünüzle geleceğe yoğunlaşın. Gelecek konusunda kafa yordukça, beyninizdeki göz daha uzakları görebilir.  
Hayalgücü: Beyninizi dar ve ufuksuz bir alana hapsettiğinizde yaratıcı çözümler üretmek zorlaşır. Hayalgücünüzün rahatça at koşturabileceği bir özgürlük meydanı oluşturduğunuzda ise performans farklılığına ve başarıya yaklaşabilirsiniz. Ancak başınız bulutlarda olsa da yere sağlam basmayı da hiç ihmal etmeyin.  
Geleceğe yönelmek: Geçmişin ruhunuzdaki ipoteğini kaldırmadan gelecekteki başarıya ulaşmanız çok zor olur. Bu nedenle geçmişin sorunlarının size ayak bağı olmasına izin vermeyin. Geçmişe ancak hatalarınızın analizi için dönün. Başarı için, tüm gücünüzle geleceğe yoğunlaşın. Gelecek konusunda kafa yordukça, beyninizdeki göz daha uzakları görebilir.  
Özen: İşin en rutin yönlerinde ve ayrıntılarında bile ilk günün heyecanını ve dikkatini kaybetmeyeceksiniz. Bu özen hem yaptığınız işin mükemmel olmasını sağlayacak hem de hayatınızı güzelleştirecek. İşinize ve çevrenize duyduğunuz saygıyı, özenli davranışlarla ifade ettiğinizde, başarı yolundaki engellerin birer birer ortadan kalktığını göreceksiniz.  
Hayat stratejisi: Kaynağını mutluluk anlayışınızdan alan bir başarı anlayışı ve mücadele azmi sizi başarıya adım adım yaklaştırabilir. İmkânların, ortamın, çevrenin esiri olan ve ayağını yorganına göre uzatan bir hayat stratejisi ise size pek yarar sağlamaz. Siz imkânları zorlayacak, yorganı ayağınıza göre uzatabilecek bir stratejiyi oluşturacaksınız. Geleceğinizi beyninizde kurduğunuzda, başkalarının yazdığı senaryolarda figüran rolünü üstlenmekten kurtulacaksınız.  
En iyiyi hedeflemek: İşin başında siz en iyiyi hedeflediğinizde, başarıya ulaşma şansınız daima vardır. Vasatlığa ve ortalama sonuçlara razı olduğunuzda ise karşınıza çıkan engeller ve aksilikler sizi başarısızlığa mahkûm eder. 
Pozitif gerçekçilik: Hareket noktanız muhakkak gerçeklik olacak ama pozitif bakış açısından hiç ödün vermeyeceksiniz. Negatiflik, yenilgiyi ve başarısızlığı daha işin başında kabul etmek anlamına gelir. Bilgili, uyanık ve çalışkan bir pozitiflik ise başarıya giden yolu aydınlatır.
İlişkiler ağı: Geçen yüzyılda başarı süreci bir merdivende yükselmeye benzerdi. O günlerde çevreye pek dikkat etmeden, çalışarak ve emin adımlarla basamakları çıkar ve hedefinize ulaşabilirdiniz. Artık durum değişti. Günümüzde başarı için bir ilişkiler ağı öreceksiniz. Bu ağ (network) ne kadar sağlam ve kalıcı olursa başarıya da o kadar çabuk ulaşabilirsiniz.
Hazırlıklı olmak: Başarıya ulaşmak için mücadele verirken, yolunuza çıkabilecek risk ve tehlikeleri daha işin başında dikkate alın. Aksi takdirde bir başarı öyküsünün kahramanı olmak yerine, çevrenize bahane ve mazeret masalları anlatmak zorunda kalırsınız. 
Sürece ve bütüne yönelik zeka: Arada bir başarısız olsanız da, mücadele ettikçe olayın bütününü ve akışını zihninizde canlandırmayı öğreneceksiniz. Bu yaşanarak edinilmiş zekâ sizi kanatlandıracak. Labirentleri, engelleri ve tuzakları kuşbakışı ile daha iyi görebileceksiniz.
Hayatta en iyi rota, başarı çizgisi ile kişinin mutluluk anlayışının bileşkesidir. Toplumda geçerli olan başarı kriterlerinin tutsağı olanlar ve kendi hayatını yaşamaktan vazgeçenler için başarı bir süre sonra anlamsızlaşır. Başarıyı, başkalarının geride bırakmak için değil de, kendi kendisi ile yarışmak için isteyenlerin ödülü ise daima mutluluk olur. Koşullar insanı yenik düşürdüğünde bile direncini ve mücadele gücünü koruyabilenler ve teslim olmayanlar da kendilerini başarılı sayabilir… 
 
BA?ARISIZLI?IN DOKUZ NEDENİ
Başarısızlığın aşağıdaki nedenlerinin bilinmesi ve gerekli önlemlerin alınması başarı ihtimalini yükseltir:
Kendini tanımamak: Kendi yetenek, beceri ve zaaflarını dışarıdan ve tarafsız gözle bakarcasına tespit edemediğin takdirde, hayat ve iş mücadelesine yenik başlaman kaçınılmazdır. Çünkü kendini tanıyamadığında zaaflarını giderecek, becerilerini geliştirecek yol ve yöntemleri bulamazsın. ..
Donanımsızlık: Bilgi ve beceri düzeyini sürekli olarak yükseltemediğinde başarı için kestirme yolları denemek sana tek yol gibi görünür. Bu kestirme yol, bazen başarı getirse de bu başarı kısa ömürlü olur. Başarıya giden kestirme yolların çoğunluğu çıkmaz olduğu için duvara karşı yürümek senin zamanını çalar. 
Entelektüel kibir: Belirli bir alanda çok bilgili olan kişiler, kendi uzmanlık alanı dışındaki bilgileri küçümser. Bir mühendis, insanlar hakkında bir şey bilmediğini çevresindekilere övünürcesine açıklar. İnsan kaynaklarında çalışanlar, matematik konusundaki bilgisizliklerini göğüslerini gere gere herkese duyurur. Bu boş kibir senin olayları her yönüyle analiz etmeni zorlaştırır
Ertelemek: Yapılacak işleri hep yarına bıraktığında, sorunların büyür, engeller yolunu keser. Bugün başlayamadığın işe, yarın da başlayamazsın.
Mazeret üretimi: Başarı için mücadeleden vazgeçtiğinde sakın mazeret üretimine başlama! Ürettiğin mazeret hem seni hem de çevrendekileri çaresizliğe ve atalete sürükler. Başarısızlık için zaten bini bir para olan mazeretlerden birine sarıldığında, kendini rahat hissedersin ama başarıya giden yolu da kapamış olursun.   
Güvensizlik: Kendine, çalıştığın kuruma ve ülkene güvenemiyorsan başarısızlığa mahkûm olursun. Güvensizliğin doğal sonucu, endişe ve korkudur. Endişenin sisli ve boğucu ortamında, olumlu işlere imza atman çok zor olur.   
Sebatsızlık: Türkiye'de çok yaygın olan bu davranış, başarı için gerekli olan sürekliliği ortadan kaldırır. Girişimlerinde ikide bir yarı yoldan geriye döndüğünde zaman ve enerji kaybedersin. İnsanların kariyerleri boyunca verimli ve yaratıcı yeteneklerinin zirveye çıktığı bir 10 yıl vardır. Bu 10 yılı sık sık iş değiştirmekle geçirirsen, eninde sonunda başladığı noktaya dönersin ve en değerli yılların heba olur.
Vasata razı olmak: Hayat yarışında herkes ipi ilk göğüsleyen kişi olamaz tabii. Ancak kişi sahaya çıkarken daima en iyiyi ve en mükemmeli hedeflemek zorundadır. Terslikler ve aksilikler nedeniyle çoğu kez vasat bir sonuçla yetinmek zorunda kalırız. Ama sen daha daha işin başında vasata razı olursan, bu kıyasıya yarışta hep sonlarda kalırsın.     
Kırılganlık: Başarı elde edebilecek pek çok insanı, bilincinde oldukları bir zaafları ve başarısızlık korkusu engeller. Bu kişiler, herkesin kendi zayıf noktasını bildiğini düşündükleri için hep huzursuz olurlar. Oysa sen en başarılı kişilerin bile sayısız zaafı olduğunu dikkate almalı ve bu zaafların seni yolundan alıkoymasına izin vermemelisin.  
BA?ARISIZLIK Ö?RETİCİDİR
Başarı veya başarısızlık her zaman kişinin iradesine ve yeteneklerine bağlı değildir. Bazen ortam ve koşullar, bazen de tesadüfler ve şans, başarı ile başarısızlık arasındaki çizgiyi çeker. Ancak başarısızlık kendini bilen ve güçlü insanlar için yeni bir başarı girişiminin başlangıcıdır. Başarılı olmak isteyenler, başarısızlıktan dersler çıkarıp, kendi zaaf ve eksikliklerini belirlemek zorundadır. Bunları gidermek için ter döküldüğünde bir sonraki girişiminde başarı ihtimali yükselir.
Başarısızlığın bilimsel bir şekilde analiz edilmesi ve hangi önemli yanlışların yenilgiye yol açtığının belirlenmesi, sonraki denemelerde başarıyı kolaylaştırır. Atatürk’ün Balkan Savaşı’nı ve Birinci Dünya Savaşı’ndaki muharebeleri çok iyi analiz ettiği ve gerekli dersleri çıkardığı için, Kurtuluş Savaşı’nda başarıya ulaşmasını bildi.
Başarısızlığın morallerini bozmasına izin vermeyenler, er veya geç başarıya ulaşır. Edison icatlarını, her başarısız denemeden sonra, bıkmadan usanmadan yeni çözüm yolları denemesine borçluydu.
Aşağıdaki özdeyişler başarısızlık ile başarı arasındaki ince çizginin nasıl aşılacağı konusunda önemli ipuçları veriyor:
Tecrübe, bizim başarısızlıklarımıza verdiğimiz bir addır. Oscar Wilde.
Ben hiç başarısız olmadım, yalnız yanlış yapmanın 100 yolunu buldum. Benjamin Franklin.
Seni durduran başarısızlık değil, başarısızlık korkusudur. Jack Lemmon.    
Başarısızlık işe daha akıllıca başlamak için yeni bir fırsattır. Henry Ford.
Başarısızlık öğreticidir. Düşünebilen bir insan başarılarından olduğu kadar, başarısızlıklarından da öğrenebilir. John Dewey.
Yanlış yapmakla geçirilen bir hayat, hiçbir şey yapmadan geçirilenden daha onurlu ve yararlıdır. George Bernard Shaw. 
Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Yine dene, yine yenil. Daha iyi yenil. Samuel Beckett.    
 
NEDEN OLMASIN
Başarmak fiili “baş” kelimesinden üretilen bir fiildir. Bu fiil, eylemi başı önde götürmeyi daha ileriye varmayı ve daha önde olmayı tanımlar. Eskiden aynı anlamda kullanılan Arapça “muvaffakiyet” kelimesi ise uyum anlamına gelen “vefk” kökünden gelir. Günümüzde bir işi olumlu sonuçlandırmak için uyum da gerekli ama esas önemli olan kendi yolunda başı dik olarak ilerlemektir.
Her başarı öyküsü birbirinden farklıdır ama bu öykülerin başlangıç noktası çoğunlukla aynıdır. Başarı için gözünüzü hedefinize diktiğinizde ve sıradanlığa isyan ettiğinizde beyninizde hep bu iki kelime yankılanır: Neden olmasın?
Bu soruya cevap verirken kazanmanın mümkün olabileceğini düşündüğünüzde ve başarısızlığın bir kader olmadığını kavradığınızda, bu iki kelime size yeni bir dünyanın kapısını açar. Kozadan çıkıp, zamanın ruhunu soluduğunuzda ve günün bilgilerini bir öğrenme açlığı ile özümsediğinizde hedefinize doğru adım adım yaklaştığınızı fark edersiniz. Yolun sonu yaklaştığında, yüreğiniz ve gönlünüz. Ruhunuz yüzyıllardır tüm başarıların anası olan "cesaret" ile dolar. "Cesaret Ana"nın kucağında, dünya çapındaki başarılar bile sizin için bir düş olmaktan çıkar.  Rekabet alanında göğüs göğüse mücadele başladığında ise direnç ve azim önem kazanır.
Mücadeleyi esas alan bir zihniyet ve hayat tarzı başarıyı kolaylaştırır. Başarı, daima koşullara meydan okuyan, kendini bir amaca adayan ve doğru bellediği yolda sebat edenlerin olur. İlk yenilgi sonunda, kendinizi ve başkalarını suçladığınızda, başarının o müthiş zevkini hiçbir zaman tadamazsınız. Edilgenlik, sızlanma ve şikâyet edebiyatı ise başarı yollarınızı tıkar ve sizin kendinizi frenlemenize yol açar.
Öğrenilen her bilgi, tanıdığınız her insan ve gelecek için beslediğiniz her umut, sizi ruhunuzdaki girdaplardan, karabasanlardan ve kör kuyulardan kurtarır. Düşünerek, üreterek ve verimliliğinizi yükselterek, duygularınızdaki kilitlenmeleri açarsınız.   
Tabii her mücadele öyküsü bir "mutlu son"la, bir başarı ile bitmez. Bazen tüm yollar kapanır ve geçit vermez. Aksilikler ve yol kazaları, sizi başarının yörüngesinden çıkarabilir. Bilginizin ve enerjinizin tükendiğini hissettiğinizde çaresizlik ve umutsuzluk ruhunuzu sarabilir. Dehlizler ve labirentler içinde kaybolabilir, bazen ilk başladığınız yere dönersiniz…
Olsun! Siz her şeye rağmen yolunuza devam ettiğinizde içinizi bir dinginlik kaplar. "Elimden geleni yaptım" demenin huzuru sizi rahatlatır. Son dakikaya kadar mücadele etmenin onuru, sizi başarıya ulaşmış kadar mutlu eder. "Belki de önemli olan başarının kendisi değil. Başarı için verilen mücadele ile hayatı dolu dolu yaşamış olmak da güzel." diyebilirsiniz.
Başınızı dik tutabildiğiniz takdirde, hangi yaşta ve durumda olursanız olun gözünüzü yeni bir hedefe, yeni bir başarı umuduna dikebilirsiniz…  
 
  Bugün 19474 ziyaretçi (40710 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol